Din eğitiminin amacı, İnsan-ı kamil ve alim yetiştirmektir

29 Mart 2024 - 06:38

Din eğitiminin amacı, İnsan-ı kamil ve alim yetiştirmektir

Uluslararası yüksek din öğretimi kongresi’nde konuşan ibn haldun üniversitesi rektörü prof. dr. recep şentürk, ”öncelikle din deyince ne anlıyoruz bunu

Son Güncelleme :

18 Kasım 2017 - 10:44

Din eğitiminin amacı, İnsan-ı kamil ve alim yetiştirmektir

Uluslararası yüksek din öğretimi kongresi’nde konuşan ibn haldun üniversitesi rektörü prof. dr. recep şentürk, ”öncelikle din deyince ne anlıyoruz bunu.

Ensar Vakfı’nın öncülüğünde düzenlenen ‘Uluslararası Yüksek Din Öğretimi Kongresi’ başladı. Kongrenin protokol konuşmalarını Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Orhan Erdem, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı ve İbn Haldun Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü yarı zamanlı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mürteza Bedir ve Ensar Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı İsmail Cenk Dilberoğlu yaptı.

Kongrenin açılış oturumu ise ‘Türkiye’deki Yüksek Din Öğretiminin dünü, bugünü ve yarını’ başlığı ile Prof. Dr. Mürteza Bedir’in başkanlığında yapıldı.

Oturumda konuşan İbn Haldun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Recep Şentürk, öncelikle dinin tanımına dikkat çekerek, “Şu anda din denildiği zaman sosyal bir kurum anlaşılıyor. Bu Durkheim’dan gelen bir tanım. Benim birinci olarak dikkat çekmek istediğim bu tanımdan vazgeçmemizdir. Çünkü dinin sosyal bir kurum olduğu anlayışı dinin semavî kaynağını reddetmek anlamına gelir. Öncelikle din deyince ne anlıyoruz bunu zihinlerimizde netleştirmemiz gerekir” dedi.

Prof. Dr. Recep Şentürk’ten yüksek din öğretimi ile ilgili temel öneriler

Prof. Şentürk, yüksek din öğretimi ile alakalı on beş maddelik bir reform paketi sunmak istediğini belirterek şunları kaydetti:
“Din eğitimin amacı nedir? İnsan-ı kâmil yetiştirmek ve âlim yetiştirmektir. Bunu benimsememiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü din eğitimi ve öğretimi çok geniş ve kapsamlı bir faaliyet. Bu faaliyetin amacının netleşmesi ve kesinleşmesi gerekiyor. İslam Medeniyetinde din eğitiminin temel amacı insan-ı kâmil yetiştirmektir. Özelde de âlim yetiştirmektir. Âlim kavramının özellikle altını çiziyorum çünkü âlim başkadır, akademisyen başkadır. Âlim başkadır, aydın başkadır. İslam Medeniyetinin ortaya koyduğu âlim, eğitimli ve bilgili insan modelidir ve Peygamber varisi olarak tanımlanır.

Din eğitiminin amacı

Din eğitiminde kullanılan pedagoji konusunda da reforma ihtiyacımız var. Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda ilk eğitimci olarak gönderilen Peygamberimizin eğitim modeli talim ve tezkiye üzerine konumlandırılır. Biz de din eğitiminde bu modeli kullanmalıyız. Talim akademik eğitim; tezkiye ise ahlakî ve takva eğitimdir. Günümüzde sadece talim üzerine odaklanmış durumdayız ve tezkiye ya hiç yok ya da çok sınırlı. Talim ile tezkiyenin beraber kullanılması gerekiyor.

Varlık anlayışımızı yeniden tanımlamamız gerekiyor. Mevcut pozitivist varlık anlayışı yerine çok katmanlı, gaybı da işin içine alan varlık anlayışını çok net bir şekilde ortaya koymamız gerekiyor.

Çok katmanlı bilgi anlayışını esas alan bir epistemolojiyi benimsememiz gerekiyor.

Tek tip metot yerine çok katmanlı bir metodolojiyi benimsememiz gerekiyor. Yorum alanında ise çok katmanlı anlam anlayışını benimsememiz gerektiğini öneriyorum. Bütün bunların hülâsası olarak “hakikatin mertebeleri” anlayışını benimsememiz gerektiğini düşünüyorum. Düşünme metodumuz olarak usûl-u fıkhı araştırmalarımızın temel metodu hâline getirmemiz gerekir. Usûl-u Fıkıh genel olarak bir Müslümanın düşünce metodolojisidir ve Ümmet-i Muhammed’in ortak zeminidir. Ümmet-i Muhammed’i birleştiren usûldür, ahkâm değildir.

Ademiyet temelli bir fıkıh anlayışını inşa etmemiz gerekiyor.

Tarih tasavvurumuzu yeniden tashih etmemiz gerekiyor. Tarihte sürekliliği benimseyen bir anlayışı ihya etmemiz gerekiyor. Şu anda hem modernist hem selefî dediğimiz bir akım var. Bu kişiler İslam tarihinin başında bir altın çağın yaşandığını sonra neredeyse bin yıl süren bir karanlık dönem olduğunu ve en sonunda da bir uyanış döneminin geldiğini iddia ediyorlar. Arada bir kopukluk olduğunu iddia ediyorlar. Bu, sağlıksız bir yaklaşımdır.

İslam Medeniyetinin bütün birikimini reddeden, tevarüs mekanizmalarını dinamitleyen bir yaklaşımdır. Çünkü bütün mirası reddediyor. Onun yerine silsilenin sürekli olduğunu, kopmadığını ve her asırda sahih İslam anlayışının var olduğunu benimseyen sürekliliğe dayalı bir tarih tasavvurunu eğitim sistemimizin temeline yerleştirmemiz gerekiyor.

Bir diğer önemli husus da gelecek tasavvurudur. Eğitim sistemimiz gençlerimize bir kızıl elma sunmalı. Ben bunu “Açık Medeniyet” olarak tanımlıyorum. Maalesef şu anki eğitim sistemimizin böyle bir işlevi yok.

‘Bütüncül eğitim modeli’ yaklaşımını benimsememiz gerekiyor. Şu anda özellikle ilahiyat alanında ihtisas körlüğünden dolayı çok ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Mesela hadisçi sadece hadis ilmi ile uğraşıyor ve tüm problemleri hadis ilmi ile çözmeye çalışıyor. Aynı şekilde kelamcı sadece kelam ilmi ile; fıkıhçı sadece fıkıh ile problem çözmeye çalışıyor.

Halbuki onun yerine bütüncül bir ilim, külli bir idrak yaklaşımı ile bütün İslamî ilimlerin tek bir sistem oluşturduğunu benimseyen bir anlayışa sahip olmamız gerektiğini düşünüyorum. Tevarüs mekanizması olarak isnat ve icazet sistemini ihya etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Din eğitiminin, din öğretiminin ve din alanında yapılan çalışmaların maksadının dinî bilgi üretmek olması gerektiğini düşünüyorum. Din hakkında bilgi ile dinî bilgi arasında büyük bir fark vardır. Oryantalistler, sosyal bilimciler din hakkında bilgi üretirler ama İslam âlimi olan bir kişinin veya ilahiyatçı olan bir kişinin dinî bilgi üretmesi gerekir.

Dini ilimlerin, dinî bilginin diğer bilim dallarından ayrılmaması gerekir, entegre edilmesi gerekir. Maalesef günümüzde dinî bilgi ilahiyat fakültelerine hapsedilmiş diğer bilim dallarından koparılmış vaziyettedir. Hâlbuki İslamî eğitim sisteminde, hiçbir akademik alan dinden bağımsız olamaz. İslam Medeniyetinde bütün ilim dalları, bütün akademik alanlar İslamî bilgi ile irtibatlıdır. Biz de günümüzde İslamî ilimlerle uğraşan insanlar olarak bu ilimleri diğer ilimlerle yeniden entegre etmemiz gerekiyor. Kısacası diğer ilimlerle ve hayatla irtibatlı bir yaklaşımı benimsememiz gerektiğini düşünüyorum.”

Oturumda tebliğ sunan bir diğer isim de İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Kara oldu. Prof. Kara, Türkiye’de ilahiyat fakültelerinin henüz bir tarihinin ve geleneğinin oluşmadığını altını çizerek,
“İlahiyat fakültelerimiz Türkiye merkezli olmalı ve kadim medrese kültürümüzü dikkate almalıdır” ikazında bulundu.

Değerler Eğitimi Merkezi Akademik Danışmanı Prof. Dr. Recep Kaymakcan ise Türkiye’de din eğitiminin kalitesini artırmamız gerektiğini belirterek, “İlahiyat fakülteleri güncel ve sosyal konularla ilgili ne kadar araştırma yapabiliyor? Araştırma konusunda başarılı olursak, verilen akademik eğitimin de kalitesini arttırır” dedi.

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi ve aynı zamanda İbn Haldun Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü yarı zamanlı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tahsin Görgün de konuşmasında, “Türkiye’nin ve İslam dünyasının bir İslamî ilimler meselesi yok; bir üniversite meselesi var, bir bilgi sistemleri meselemiz var. Bilgi sistemleri meselemiz de rivayet ve dirayet kısımlarından oluşmaktadır. Dinî ilimlerle Müslümanların sahip oldukları bilgilerin onlara nasıl bir imkan sunduğunu göstermemiz gerekiyor. Buna ‘hayatın ilmîleşmesi’ diyebiliriz. Felsefesi ve derinliği olmayan kişiden âlim olmaz. Âlim, ümmetin karşı karşıya kaldığı gerçek problemleri çözme becerisine sahip olan insandır.” ifadelerini kullandı.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.