

Türk siyasi tarihinde verasetçi yönetim ve milli iradeye yönelik bir darbe girişimi olan 28 Şubat, Başakşehir Belediyesi’nin düzenlediği panelde masaya yatırıldı.
Gazeteci yazar; Ahmet Taşgetiren 28 Şubat sürecinin yerli bir operasyon olmadığı tespitinde bulundu. Gazeteci yazar; Ahmet Taşgetiren, Yıldıray Oğur, Sibel Eraslan ve Abdurrahman Dilipak’ın konuşmacı olarak katıldığı panelde süreç, son dönemde yaşanan olayların ışığında farklı açılardan tartışıldı.
Başakşehir Emin Saraç Kültür Merkezi’nde düzenlenen panele Başakşehir Belediye Başkan Yardımcısı Haluk Dikbaş, İlçe Milli Eğitim Müdürü Ramazan Yılmaz, Başakşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Basri Akdemir ve çok sayıda Başakşehirli vatandaşlar katıldı.
‘Belleklerimizi sağlam tutmak zorundayız’
28 Şubat’ın 18. Yıldönümü dolayısı ile düzenlenen panel süreci anlatan bir video sunumu ile başladı. Panelin başkanlığını da yapan gazeteci yazar Sibel Eraslan, “Bu dönemin tanıkları bu süreci hatırlamak istemiyor. Biz belleği sağlam tutmak zorundayız. Mağdur ailenin çocukları bile bu süreci yakından bilmiyor. Türkiye’nin darbelere açık bir yapısı var o nedenle zihnimizi taze tutmak zorundayız. 28 Şubat 1997 Şubatında Milli Güvenlik Kurulu bir kararname yayınladı.
Kararnamede eğitimle ilgili kararlar vardı, yeşil sermaye şeklinde adlandırılan özel girişimler vardı, subaylara yönelik mağduriyetler ve vakıflar, STK’lar ile ilgili kararlar vardı. Tarihte ilk defa işçi ve işveren sendikaları bir araya geldi. Yargı brifing almaya başladı. 28 Şubat’ın ayrıca yüksek öğrenim ayağı da vardı. Yetişmiş zihinsel güç bir göçün içerisinde idi. Muhtar bile olamaz dedikleri kişiler merkeze doğru yürümeye başladı, bunu da baskı ile yok ederiz dediler. 28 Şubat’ın önemli sonuçlarından biriside medyanın, sermayenin ve enerji sistemlerinin etik dışı bir şekilde yaptıkları bağı ortaya çıkarmasıydı. Esnafın belinin çökmesi yaşandı. Ağır bir bilanço oldu. Benim başörtü yasağım geçen sene kalktı. Başörtülü olarak 25 yıldır avukatlık yapamıyordum” dedi.
‘Bunların öfkeleri akıllarından büyük’
28 Şubat sürecinde 500 yıldan fazla mahkûmiyet talebi ile yargılandığını ve hiç hapis yatmadığını belirten gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak, sözlerine şöyle devam etti, “Ben suç işlediğime dair şahit dinletiyordum, suç işlediğimde de ihbar ediyordum. Dışarıda köle gibi yaşamaktansa içerde özgür bir şekilde yaşamayı tercih ederim, diyordum. Ben kendi çektiğim acılara değil, onların haline acımayı tercih ediyorum. Biz onları cehennem çukurundan çekip cehenneme almak istiyoruz. Bunların öfkeleri akıllarından büyük. 28 Şubattan sonra ne yapacağız, onun cevabını bulmalıyız.”
’28 Şubat yerli bir operasyon değildir’
Gazeteci yazar Ahmet Taşgetiren ise 28 Şubatı şu şekilde çerçeveledi, “İslam kadınlar çağını yaşıyor. 28 Şubat sürecinde kadınlarımız büyük bir mücadele verdi. Bu sürecin bin yıl sürmesinin temelinde kadınlarımızın onurlu direnişi vardır. Süreç bugün tamamen bitmiş değildir. 28 Şubat yerli bir operasyon değil, uluslar arası bir operasyondur. Bu operasyonlar hala uygulanmaktadır. Kökten dinci, Siyasal İslam, radikal İslam, fundamantalizm gibi ifadeler bizim kendimiz için kullandığımız ifadeler değildir. Bu ifadeler İslam dünyasına yönelik batı gözlüğünün ürettiği yaftalamalardır. 1997’de olan hadise Cezair’de yapılmıştır. Sebebi ise İslam çok oldu, diyedir. Türkiye’deki süreç henüz bitmedi. Yeni Türkiye henüz inşa edilmedi. Yaşananlar Yeni Türkiye’nin Yeni Türkiye olma mücadelesidir, yaşananlar İslam dünyasının İslam Dünyası olma mücadelesidir. Yaradan ile ilgili ise mücadelemiz, o ilişkiyi diri tutmalıyız.”
Son olarak söz alan gazeteci yazar Yıldıray Oğur ise “28 Şubat sürecinde üniversitedeydim. Bu dönemi arkadaşlarımızın bir anda peruklar ile üniversiteye girmeye başlaması ile hatırlıyorum. Devletin bu kadar gaddar olabileceğini bu dönemde anladım. Milletvekili Merve Kavakçı’nın meclisteki yemin töreni aklımda kaldı. Türkiye’deki pek çok dindar insan kendilerini bu ülkeye ait değiliz diye hissetmiştir. 28 Şubatın etkileri hemen bitmedi. Ak Parti iktidara geldikten sonra da uzun süre iktidarını ordu ile paylaşmak zorunda kaldı. 2010’lara kadar ordu ve iktidar didişti. Asker ne der? Sorusunun bitmesi de daha yenidir. Her şey halledildi psikolojisi yanlıştır. Demokratik tecrübeyi sadece bir iktidar yaşatamaz. Bunu toplumun her kesimi sahip çıkmalı ve dünyaya anlatmalıdır.”
Soru-cevap şeklinde devam eden panelin sonunda Başakşehir Belediyesi Başkan Yardımcısı Haluk Dikbaş, konuşmacılara teşekkür ederek çiçek takdim etti.